hoşgeldin.

"önemli olan yaşamaktır diyorlar ama ben yine de okumayı tercih ediyorum"
LOGAN PEARSELL SMITH

14 Şubat 2010 Pazar

bir sevgililer günü daha biter, gider...


Ve herkes rahat bir soluk alır.
Sevgilisi olan da olmayan da...
Olanlar akşam nereye gidelim, sevgilimizi nerelere götürüp gönlünü hoş tutalım, ne alalım ne verelim hangi romantikliklerle bir sevgililer gününü daha bitirelim düşüncelerinden kurtulur.
Bekar olanlar ise...
Bekar olanlar için değişen çok bir şey yoktur. Bir pazar günü daha gelip geçmiştir onlar için.
Bir Allahın gününü daha bitirmiştir yalnız olanlar.
Yarın ise sevgilisi olanlar için de olmayanlar için de birdir.Eşittir. Kimsenin kimseden bir farkı yoktur. Bu gün eşi olanlar bekar olanlara nazaran daha fazla masraf yapmıştır. O kadar. Belki de en büyük fark budur.
Ekonomik durumu iyi olmayan, hatta valentin gününün ne olduğunun farkında bile olmayan bambaşka bir kesim vardır ki, onlar için soğuk bir şubat ayından başka hiçbirşey değildir ayın ondördü. Ya da başka türlü söylemek gerekirse, farmvillede alınan hediyeler dışında başka hediye yollama olanakları yoktur onların. O bile bazen bir gönül alma yöntemidir gönlünü verdiğin için.
Seks ise parasızdır.
Her daim bedavadır. Bekar olan için de geçerlidir, olmayan için de. Her daim hoş gelir beş gider. Sevgililer günü ile alakası yoktur. Onun için özel bir gün beklemek gerekmez. Sevgililer günü ne yazık ki sevdiğine duygularını hediyelerle gösterme günüdür. Ne yazık ki...Keşke sevgililer günü yerine seks günü olsaymış. Hem daha masrafsız, daha özgür, daha mutlu, daha anlamlı ve hesapsız bir gün olurmuş hem de keyfe keder gelişirmiş. Canın isterse yani...
Ben bu günü bekar ve yalnız geçirenlerdenim.
Queen'in "Somebody to love" şarkısıyla geçirenlerdenim hatta...

i work hard every day of my life
i work till i ache my bones
at the end i take home my hard earned pay all on my own -
i get down on my knees
and i start to pray
till the tears run down from my eyes
lord - somebody - somebody
can anybody find me - somebody to love?

birisi bulursa hayır demem, ama yok ben hiç uğraşamıcam.

13 Şubat 2010 Cumartesi

güzel müzik, güzel kitap, güzel hava, hasta insan.


Başlıktan da anlaşılacağı üzere hastalıktan kafamı kaldıramıyorum. Hastalıktan kafamı kaldıramazken aynı anda güzel kitap okuyup iyi müzikler dinleme çabasını da sürdürüyorum. Yorgunluk bir yandan, havanın gidiş gelişleri başka bir yandan hastalık kaçınılmaz oluyor. Bir de insanlık bu ya, ruhsal olarak çok başarılı geçirmediğimden bu günlerimi daha bir katmerli yaşanıyor hastalık dedikleri.
Muz Sesleri kitabını bitirdim bu arada. Ece Temelkuran'ın yazdığı aşk ve savaş kitabı. Ortadoğulunun kitabı. Hem Ortadoğuyu anlatan hem de "Ben" ile başlamayan bir kitap bu. Okuyanlar ne demek istediğimi bilirler. Aşkın en güzel hallerinden birini anlatıyor. Aşık olmak istiyorsun. Kaçınılmaz oluyor bir yerde bu aşk, savaşta muz seslerini duymaya başlyorsun.
Yoruluyorsun. Okurken bazı bazı yoruyor insanı. İsimlerin çok kullanılmasından da olabilir, hikayenin ağır ilerlemesinden de olabilir. Aksak yerleri var. Aksayan yerlerini görmezden gelip okumaya devam ediyorum. Ve hastalığımın yanında iyi bir yer ediyor kitap.
Ben çok yorgunum. Ben uyumak istiyorum. Şu anda huzurlu ve güzel bir şekilde uyumak istiyorum.
Ağzıma iki lokma bir şeyler atıp- pettit buere ve süt- öyle gözlerimi kapamak istiyorum.
Burun deliklerimi tuzlu suyla yıkadıktan sonra, yeni kitabıma başlamadan az önce bunu yazıyorum.
Bir şekilde kendimi uykuya teslim ediyorum.