hoşgeldin.

"önemli olan yaşamaktır diyorlar ama ben yine de okumayı tercih ediyorum"
LOGAN PEARSELL SMITH

15 Kasım 2011 Salı

Döngü

Bazıları gün gelir gider,
birileri gerisin geri döner

Engel olamazsın bu gidişe ve gelişe. Döngü dedikleri bu olsa

Bu aralar kafamın içi yok, gitmiş,
bulutların ardında güneş...

İçine kapanmak ne kelime, dışarıya açılamaz oldu ruhum.

Görmüyorum bir çıkış yolu.

Görürsem kendime haber edicem.

Tabi kendimi bulabilirsem.

17 Ekim 2011 Pazartesi




Gözlerini kaçırsanda gerçeklerden karşına çıkıveriyor bir Pazar sabahı.
Çok uzakta sandığın veya uzakta olmasını umduğunun yanına kendi rızanla gidiveriyorsun.
Bu seferki garip sensin. Sen değişiksin. ÖTekisin. Başka mahalleden gelmişsin.
Ve bu fotoğrafı saklanarak,gizlenerek hatta utanarak çekiyorsun.
Onları kullanıyorsun şimdi. Çok basit değil mi?

Fotoğrafın içindekiler farkında değiller.
Sen farkındasın.

13 Ekim 2011 Perşembe

ben bir ara...


Ben bir ara çok gezmiştim...
Madrid'den başlamıştım araba yolculuğuna, Barcelona'da tamamlamıştım.
Aklıma geldi, çünkü önümde içtiğim bol sütlü az kahveli tam İspanyol tadında.
Bir de bardağı görseniz, elimde aynısının fotoğrafı var ben tutarken çekilmiş Toledo'da...

Endülüs'ü de gördüm Katolonya'yı da. Hayatımın yolunu yapmıştım (yapmıştık )arabayla. Tahminimce benden sonra o bile yapmamıştır benzerini.
Benimkisi cesaret işiydi, herkesin gösteremediği. Göstermeye korktuğu. Böyle bir şeye girişirse sonunu düşüneceği...
Sonu elbet kötü bitti. Böyle güzel bir yolculuğun sonu nasıl olurdu da kötü bitmezdi ki...

Herkesin hayatındaki gibi başlamıştı yolculuk, adeta bir masal tadında.
Herkesin hayatı gibi noktalanmıştı... gözyaşı bol bir sonla.

30 Eylül 2011 Cuma



Bugün çok uzun aradan sonra İstanbul'a yağmur yağdı.
Bugün çok uzun aradan sonra İstanbul'da üşüdük,ıslandık ve trafikte tıkandık.
Bugün Ekim ayına bir var, Eylül'ün son günü.
Yukarıdakiler eğer görmemizi isterse 2012'ye üç ay kalmış. kaba bir hesap yaptım da...

Bugün hepimiz titredik iliklerimize kadar ve hazırlıksız yakalandık soğuk hava dalgasına. Ben az ıslandım. Çünkü üstümde montum vardı, ayağımda ayakkabılarım. Ama yine de ıslandı.

Bu yağmur kadın,erkek,yaşlı,genç,yalnız,aşık, evli, bekar ,çocuklu,kürt,türk,sünni,alevi,ermeni,sarışın,musevi,çinli,esmer,kızıl,kısa,uzun,çilli ve sayamayacağım kadar çok kişiye değdi, geçti... Kimseyi ayırmadan.

27 Eylül 2011 Salı




biz herkesi işte böyle kandırıyoruz.
daha çok yaz diyorlar, içimden daha çok yazmak gelse de yazamıyorum.
üşengeçlik dediğin tanrı vergisi.

6 Haziran 2011 Pazartesi

Sandık

Durum sandığımdan daha kötü.

Sandığım eski, içinde hiçbirşey yok anılardan gayrı.
Sandığımın içini tıka basa çeyizimle doldurmaktı amacım, kusana kadar danteller, güpürler, fistolar, çatal-bıçak takımları, porselenler, çiçekliler ve beyazlar, beyazlar, beyazlar... Hiç dokunulmamış bembeyaz eşyalar. Benim bile elimin değmediği, annemden başka...Cevizden yapılmış sandığımın üstü oya gibi işli, adımın başharfleri var asma kilidin altında. İsmimden esinlenip yapıldığından gayrı bahar dalları var her bir yerinde. Sanki bahar dışında bir mevsimde gelin olmam yasakmış gibi. Ne baharı, ne yazı, güz bile geldi geçti sandığımın içi hala nemli. Bomboş, yaşanmış anılarla bezeli. Kimse bilmiyor sandığımın yerini. Daha indiremedim tavanarasından, yazılmış talihimin bozulmasını bekliyorum.Beni ellerimden tut Küba'ya götür, devrim görelim henüz yaşıyorken,ölmemişken. Sandığımın içini şarkılarlar dolduralım,gülücüklerle.Beyazlar kirlenecek nasıl olsa...

27 Şubat 2011 Pazar

MARDİN'DE YAZILMIŞ YAZI

Her çıkışın bir inişi varmış.
Yasadık da gördük, haybeye konşumuyoruz yani.
Yukarıya çıkarken nasıl inerim diye düşünmek beyhude.
Çünkü çıkabiliyorsan eğer yumuşak topraklı tepeye inebilirsin de…

O tepeye vardığımda gördüm ki, her yer her zaman güneş almıyor.
Bazen gölgelik huzurlu, rüzgar esiyor tatlı tatlı. O kadar tatlı ki sorma.
Modaya kadar götürüyor adamı.

Güneş ıpılık, tenime vuruyor
Keci yollari var, patikalar...
Yürümemi kolaylaştıran geçitler, nefes almaya calışan topraklar.
Bunlar kurtarılmış topraklar ve her daim işgal altında kalmaya mahkumlar.


Yine de geliveriyorsun aklıma, şu pıtırcık gibi üzüm açmış, yarının garantisi olmayan şehirde.
Kovalıyorum seni aklimdan, guneş de tam batarken.
İniveriyorum aşağıya hem de en kolayindan.

18 Şubat 2011 Cuma



dört kişi parkta çektirmişiz,
ben, orhan, oktay, bir de şinasi...
anlaşılan sonbahar,
kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
yapraksız arkamızdaki ağaçlar...
babası daha ölmemiş oktay'ın
ben bıyıksızım,
orhan, süleyman efendiyi tanımamış.

ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
oysa hayattayız hepimiz

bifiil yalnızız

....
ötede
islak mavi bir sabahtı. gökyüzü
bembeyaz karanfiller, pencere
kahveniz, masanız, kahvaltınız
bir yankı
ve bütün çay fincanları: durmadan yalnızsınız
durmadan yalnızsınız.

-----

edip cansever

17 Şubat 2011 Perşembe

eskiyi özlemek

Eski beni buldu...
Beklenmedik bir anda karşılaşıverdik,çok uzaklarda.
Buralardan başka bir diyarda.
Dillerini hiç bilmediğimiz insanların ülkesinde.
Benim elimde bir şairin kitabı vardı sanırım. hava güneşliydi eminim.
ve tek isteğim
bir parka atıp kendimi, şair olmaya özenmekti.

kafamı kaldırdığımda,
işte ordaydı tam karşımda .
bana bakıyordu,
gülüyordu.
ayağımın dibinde bir papatya bitmişti,
öylesine güzeldi ki
bir mucize gibiydi.

ayağa kalkmak hiç içimden gelmiyordu, o da inadına oturup bana bakıyordu.
ben gülümsüyordum ona, gözlerine baka baka...
o gülümsüyordu bana, parkın ortasında.
tam ayağımın dibinde bir papatya bitmişti, boynu benden tarafa.

aklımda onun bana dinlettiği bir şarkı, içimden mırıldanıyordum sakin, huzurlu.
ne o davranıyordu bana, ne ben...
uzaktan birbirimize bakarak tam olmuştuk,bir olmuştuk.

sırtımı ağaca yasladım, elimi yeşil çimenlerin üstünde gezdirdim, gökyüzüne doğru boynumu uzattım, gözlerim doldu güneşi gördüğümde, uzun zaman olmuştu.
ve hemen akabinde çiçeklerini açmaya yeltenmiş bir ağaç...

baktım gözyaşlarım süzülüyor yanaklarımdan aşağıya, dua ettim rüya olmasın diye, gitmesin, bana hala gülümseyerek bakıyor olsun diye.

gökyüzünden indirdiğimde kafamı,
karşımdaydı.
tam karşımda bu sefer. ellerim ellerine değebilecek kadar, gözlerim çok yakındı ona.

"merhaba" dedi. "ben geldim..."

"gel otur yanıma" dedim. oturdu. elleri ellerime değdi çok uzun zaman sonra, "yalnız mısın?" diye sordum "artık değilim" dedi.

27 Ocak 2011 Perşembe

devrim

Pasif bir devrim içindeyiz, farkında değilsiniz
Ya da farkındasınız ama çok pasifsiniz !

19 Ocak 2011 Çarşamba

Birileri tanıyordu seni. Birilerinin arkadaşıydın,kardeşi, sevgilisi, kocası, hocası, babası, abisi, dostu,yoldaşı,dildaşı,dindaşı...Ben hiç tanımıyordum seni, okuyordum, yazıyordun, seviyordun, biliyordun, bir de mütevaziydin ki sorma.
Ben en çok mütevazi insan severim.Ben mesela hiçbir zaman mütevazi olamadım. Nasıl olunur öğrenmeye çalışıyorum, denemeler yapıyorum ama zor...İnsanın hırsları olmadan bu dünyada yaşaması zor. Çünkü biz çoğunluk olanlar var ya işte biz onlardanız. Ve ne yazık ki bize öğretilen aradan sıyrılmak için kendini göstermen gerektiği. düşünceler ve yazılarla değil, her halinle kendini göstermekten bahsediyorum. Öne çıkma, ama fikirler dahilinde hep uzaktan bakma ve geride kalma. Yazmama, okumama, düşünmeme asla itiraz etmeme, kabullenme, susma ve ardından gelen mutlak sessizlık. Bir ara bağırırdık sokaklarda, elektirikler kapanırdı, elimize tavalar tencereler alıp slogan atardık evimizin penceresinden "Susma sustukça sıra sana gelecek". Sıra bize geldi hatta bizi geçti, sıra çocuklarımıza geldi. Biz hala susuyoruz...

Dört yıl geçmiş.Kendi içimizde kendi aramızda konuşuyoruz, tartışıyoruz, yazıyoruz...O kadar. Sene-i devriyelerde yapıyoruz bunu, ne daha önce ne de daha sonra. Seni unuttuğumuzdan sanma sakın. Hayat gailesi falan filan bu kadarına izin veriyor. Hatırlamak diil, birilerine hatırlatmak amacımız. Yoksa unutmuyoruz. Hatırlamak için önce unutmak gerekir ki biz senin hakkında hala düşünüyoruz, dizilerde katilin yakalanıyor,anca hayalimizde gerçekleşiyor dört senedir uğrunda çene çaldığımız. işte biz böyleyiz. Bu kadarız. Dizilerle avunup, yazılarla anıyoruz.

Daha güzel günlerin geleceğinin bilinciyle, bu ateşi söndürmeye çalışanlara inat, kardeşimizsin...

13 Ocak 2011 Perşembe

bir çok kişi varken etrafımda, nefessiz kaldığımı hissediyorum. yalnızlığıma kafamı takıyorum. kaçarcasına uzaklaşmak istiyorum. soluğum tükeniyor. kar yağsa keşke. kar yağsa burnuma kar koksa, kar yağsa burnumun direği sızlasa, ağzımdan buhar çıksa. eve koşarak girsem. ayağımdaki karları dışarıda silkelesem. botlarımı kapının önüne bırakıp içeriye süzülsem.
ama yalnız olmasam.

o kadar içim dolu ki. o kadar çoğalma hevesindeyim ki ve yalnızlık bir şekilde, hep peşimde...doğru düşünemiyorum. kar yağsın istiyorum. karla beraber birileri kapımı çalsın. sürpriz olsun ama. öyle bir sürpriz yapsa ki bana dünya, inancımın boşa olmadığını bilmeliyim hala...

dar atıyorum kendimi içime. kaçarcasına uzaklaşıyorum dışarıdan. içim sıkışıyor belki kendimin kendime yaptığı kalabalıktan, durup düşünemiyorum, dışarıda çok üşüyorum.

eskiden.

Aşk eskiden varmış. Çok eskiden. İnsanların birbirlerine şiirler yazdıkları, şarkılar söyledikleri zamanlardan kalma. Nefes alınamazmış o zaman havadaki çiçek kokusundan ve tabii ki savaş. Savaş hala var. İçeride olduğu kadar dışarıda da savaş var. Aşk ise çoktan terketti gitti buraları. Dünyadan silindiğine inanılıyor. En son birileri görmüş kapı aralığından. Ama dediğim gibi çok uzun zaman önceymiş o zaman.

ve ağlamak, gözyaşı, her daim var olan. yerinde sayan. bizi bırakmayanlar ise içimizde kopan fırtına ve gürleyen gökler.onlar bizi hiç terketmediler. ayak bastığımız topraklardan çıkan sesler, altında yatanlar, inleyenler, eskiden düşleyenler. şimdi gökyüzü her zamankinden kara. şimdi gökyüzü her günden daha gri. o kadar yabancı bakmışız ki hayata, bir türlü sahip çıkmamışız yaşadığımız dünyaya. gitmeye yakın, terketmek için aceleci, hiçbir tasa olmadan aslında büyük sorunlar yaratmışız…nereye koymuşuz bize verilen hayatı ?

dumanaltı oldu etrafımız,sırf nefes alabilmek için savaş çıkartırız…