hoşgeldin.

"önemli olan yaşamaktır diyorlar ama ben yine de okumayı tercih ediyorum"
LOGAN PEARSELL SMITH

2 Kasım 2010 Salı

BU DA BENİM YALNIZLIĞIM...


GERİ DÖNÜŞÜMÜ OLMAYAN BİR KUTUYUM BEN
MÜZİK SESLERİNİ İÇİMDE BİRİKTİRİP HİÇ ATAMADIĞIM
KEYİFLİ ANLARIMA SAHITLIK EDECEK KIMSEYI GENELDE YANIMDA BULAMADIGIM
PAYLASAMADIGIM ANLARA SAHIBIM BEN
BANA ÖZEL BİR DUNYAM VAR BENIM
ELLERIMLE MIDYELERIN KABUKLARINI ACTIGIM
TEK BASIMA OTURABILDIGIM
YEMEGIMI TEK BASIMA ELLERIMLE YIYEBILDIGIM
IKI ELIMLE BIR BIRA BARDAGI TUTABILDIGIM
YAGLI ELLERIMLE KLAVYEYE BASABILDIGIM
DAVULLARIN KULAKLARIMDA CINLAMASINA IZIN VERDIGIM
YERI GOGU INLETEBILDIGIM BIR DUNYAM VAR BENIM
GERI DONUSUM KUTUM YOK
EN GUZEL YERIM ELLERIM
NE MAVI RENKLI GOZLERIM
NE DE DILBER DUDAKLARIM
KEYIF CATLAMASI MI DESEM NE DESEM BILEMEM
SENIN O NEFRET SACAN GOZLERINE BAKINCA
VEYA TANINMAYACAK YANIKLIKTAKİ TENİNE
VE SANIRIM ONLENEMEYECEK OLAN YUKSELİŞİNE
VE SANIRIM KIMSENIN ÖNÜNE GEÇEMEYECEK OLAN EGONA
BEN ONUME BAKIYORUM DA
BIR BARDAK DOLUSU BIRA GORUYORUM
BIR DE ELLERIMLE YEDIGIM PORSIYON YAGLI KOKORECIMI...
BILIYOR MUSUN KI BENIM TADIM DA TUZUM DA ZIYADESIYLE YERINDE...
YALAN SOYLEMICEM
SENI DUSUNMUYORUM DEMICEM
SENIN ADIN BILE GECMEDI DERKEN ADINI GECIRDIGIMI BILE BILE
BELKI DE BIR KEZ DAHA YALNIZLIGIMLA BERABER
SENIN YOKLUGUNA ICICEM...

10 Ekim 2010 Pazar



gezi dergilerine bakıyorum
gezmek istediğim yerleri görüyorum
param da var
istersem gidebilirim de biliyorum

mesela fransaya gitmek istiyorum
bağ bozumu varmış şaraplar varmış Bordeaux ve Atlantik kıyıları ekim ayında mükemmel olurmuş veya bu mevsimde İtalya'da Pimento bölgesinde beyaz trüf mantarları fırlarmış tadına doyulmazmış Porto varmış Portekiz'de yılın ilk şarapları tadılmalıymış.


Müniche de gidilebilirmiş çünü şu anda orada Oktoberfest varmış falanmış filanmış aslında ne de güzelmiş dimi
nasıl da ağzının suyu akıyor insanın dimi
yapılması gereken o kadar çok şey varken önümde okunması gereken yüzlerce kitap varken odamda başucumda kafamın içinde gitmek istiyorum
neresi olursa yine kaçmak istiyorum

bu sefer yalnız gitmek istemiyorum
bu sefer gördüğüm şeyleri paylaşacağım birini bekliyorum
onunla gitmek istiyorum
o yüzden gidemiyorum
gidemiyorum
bekliyorum

gördüğüm her resimde gözlerimin dolması da bundandır çünkü oralar yalnız dolaşılacak yerler olmadı hiçbir dünyada hiçbir kadın için.

Tabi Ekim ayından sonra Kasım ayının geldiğini bilmek ve Kasım ayında başka yerlere gidebilmenin umuduyla yaşamak hala beni mutlu edebiliyor.

bu havalar geçicek
geldiği gibi aniden gidicek
hem sizi sevda dolu bir yaz bekliyor akabinde
şimdilik bununla idare ediniz.

4 Ekim 2010 Pazartesi

demiş ece ayhan...


bundan sekiz on yıl önce tünel'de bir meyhanemiz vardı bizim.oraya gider,yuvarlak masanın etrafında toplanırdık.edip cansever,cemal süreya baska bir arkadaslar,kim kalkarsa onun aleyhinde konusulurdu , 'su giden var ya' diye.bu yüzden hep beraber kalkılırdı.


sanırım biz de bu yüzden her yerden beraber kalıyoruz. arkamızdan bıçaklayacak kimsemiz olmasın diye rakı sofralarından...

zor zanaat beraber yaşamak bir hayatı
hele şairsen
kelimelerin belini bükmeye çalışırken bir de haset göstermeden yaşayabilmek yanındakine.

çünkü ne dersen de o masadakiler
kelimelerin cambazları, ustaları hem can dostları hem de düşmanları

sözcükleri yeniden şekillendiren eller
aynı zamanda rakı kadehlerini tuttuklarında
alkolun de etkisiyle
bazen çok da nazik olamayabiliyorlarmış

sonuçta zor zanaat şair olmak
hele berabere yaşıyorsan bu hayatı
kalem tutmak
bıçak tutmak kadar
incelik ister
ustalık ister .

11 Eylül 2010 Cumartesi


Güneş doğmadan yola çıkmalıyız.
Aydınlıkla karanlığın arasında bir yerlerde.
Daha günün sıcağı bastırmadan, kimsecikler uyanmadan, gececiler evlerine daha varmamışken, şehir daha şehir olmamışken çıkalım yola.
Güneş çok ısıtmaz o zaman.
Gitmek her zaman mazur görülür.
Geride bıraktıklarımız sanıyor musun ki kırılacaklar bize ?
Nisan ayında kimse kimseye gönül koymaz.
Birkaç saat erken gitmekten bize bir şey olmaz.

24 Ağustos 2010 Salı

1 hafta yedi gün



Ve ben bir tatile gittim.
1 hafta kaldım.

Tatil yorgunluğumu hala atamadım.

Düşündüm,üzüldüm,kitap da okudum ama sonuç olarak hep içtim.

Yazın bitmesine sevinmedim. Çünkü daha yeni başlamış gibiydi benim için herşey.

Ben tatile gittim. Yedi gün kaldım geri geldim.

30 Temmuz 2010 Cuma

hayat karşıma neden çıkıyorsun

Yanlışı nerede yaptım diye sormuşum kendi kendime. Daha doğrusu nerede yaptım dememişim, yanlış nerede demişim.
Ankara'dan işten döndüğümde belime kadar olan saçlarımı bir çırpıda hiç düşünmeden kestirivermişim. Kimseler danışmadan. Çantamı atıvermişim rüyalarla dolu odama. Koşarak kuaföre gitmişim, hiç kıymadan saçlarımı bir çırpıda acımadan kestirivermişim.
Şimdi ise üzerinden neredeyse on ay geçti hadi diyelim dokuz ay, uzamalarını bekliyorum.
Çünkü o sırada ben bilinçli bir şekilde yaptığımı kabulleniyordum.
Kabullenmek ne kelime benim haklı nedenlerim vardı.
Şimdi herşeyi geride bırakmanın arifesindeyim.
Bir senedir çok belli şeyler için kavga ediyorum.
Dua ediyorum.
Bir senedir hiç durmadan istediğim şeyleri değiştirmeden dualarla oldurmaya çalışıyorum.
Kendimi seviyorum. Yalanım yok.Ve son zamanlarda yaptıklarımdan dolayı kendimden hiç utanmıyorum.
İkincil olmak hoşuma gidiyor.
Birincil durumdakilerin canının nasıl da fazla yandığını görüp ikinciliği kabul ediveriyorum.
Hatalarımın birincisi burada başlıyor.

13 Haziran 2010 Pazar

düğün dernek-evladiyelik-

Allahım, şen dullar olarak gittiğimiz düğünden sağ sağlim çıkabildiğimiz için ne kadar mutlu olsam azdır. Hiçbirimiz suya düşmedik, ayakkabımızın topuğu kırılmadı, eteklerimiz yırtılmadı ani regl ve regl sancılarına gark olmadık. Ağladık ve terledik. Ağlamak kadınlık halidir. Kadın ağlar. Bunu kabul ediyoruz. Daha doğrusu kadınlar erkeklere nazaran daha kolay ağlar. Bu normal. Anormal olan bizim gibi kadınların terlemesi. Hava sıcak e insansınız da bir zahmet terleyin dimi? Hayır.
Hava sıcak evet. boğazın en görkemli manzarasına ait Çubuklu'da denizin yanında bile terledik. Öyle böyle bir çirkinlik yok. Şimdi biz karı kuvvetlerı grubu olarak baya kendimizi beğeniyoruz. Ama öyle böyle bir beğenme yok. Durmadan fotoğraf çekiyoruz maksat anı yakalamak diye düşünülsün istiyoruz. Ama asla ve katttaaaa durum öyle değil. Biz o an güzel miyiz diye kendimizi fotoğraflıyoruz. Hemen koşup çekilen resme bakıyoruz. Sanırsın basına sızdırılacak az sonra çekilenler, sanırsınız dünyanın en önemli kadınlarıyız. Hayır yok öyle bir şey. Biz kendimizi çok önemli görüyoruz o kadar yoksa bizim Gülben Ergen ile uzaktan yakından akrabalığımız yok.
Efendim bu gece çok sıcaktı, biz makyajlarımızı yapmış, giyinmiş süslenmiş, üşenmemiş de süslenmiş bir şekilde tekneyeb indik Çubuklu Hayal kahvesine geçtik. Geçerken herşey çok güzeldi, püfür püfür esiyordu rüzgar, deniz şıp şıp bizi oyalıyordu falan filan. Fakat gece... Ah o gece. Başladık dans etmeye. Durduramıyoruz efendım biz kendimizi. Durmuyoruz. Sanırsın on sene bizi bir odaya koymuşlar size dans etmek yok demişler bu gece salmışlar dışarıya aha buyrun pist hadi dansa davet. Böyle bir saçmalık, böyle bir kendini bilmezlik, böyle bir ayılama danslar yok. Daha dünyada bizim tipimizde kızların o şekilde dans ettiğine insanlık adına kimseler şahit olmadı. Düğündekiler ilktir muhtemelen. Hani erkekleri suya koyarsın onlar devegüreşi falan yaparlar ya, bizimki aynen öyle...Rap yapanlar mı ararsın, samba yapanlar mı, Ajda Pekkan taklidi yapıp en azından bu geceki erkek potansiyellerini özgüven patlaması yüzünden yanından kaçıranı mı istersin bilinmez. Eşek sudan gelinceye dek dans eden kadınlar terliyor arkadaş. Onlar terliyor ve o çekilen fotoğraflarda o kadınlar bildiğin çirkin evet çirkin çıkıyor. Parlamış suratlar, sıcak ve terden akmış gözler ve dağılmış bu gece benim diyen kuaförün bile bir daha toparlayamayacağı saçlar. Fotoğraflara bakıyorum bakıyorum bakıyorum diyorum ki ya bunlar biz miyiz. bu kadar eğlenerek nereye varmaya çalışıyorsun, neden bu kadar eğleniyorsun, sen mi evleniyorsun diye sormazlar mı adama? Sorarlar. bize sormuyorlar.Sormadıkları için fotoğraflarda öyle çıkıyoruz. Yoksa birisi gelse dese ki, kızlar bir sakin olun az sonra kapıdan Brad Pıtt gelıcek, yok biz gene olmayız. Onu da gruba dahil eder çiftetelli oynarız.
Terlemek kadınlara yakışmıyor.
Hem de hiç yakışmıyor.
Terledikten sonra fotoğraflanmak istemiyoruz.
Kadınlar adına konuşuyorum.
Biz, hep güzel çıkmak istiyoruz.
Bütün fotoğraflarda.

14 Mayıs 2010 Cuma

durum hala aynı,

sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.
durumda bir değişiklik yok.
gözler hep aynı bakıyor.
saçlarım yerınde değil. kısaldıkça kısaldı.
yaşadıklarımdan öğrendiğim hiçbirşey yok. tam tersine aynı hatalar tekrar baştan, sol kroşeden yeniymişçesine hem vuruyor hem de hala canımı yakıyor. ben ise şaşırmaya devam ediyorum.
neden bilmem.
neden hala şaşırıyorum hiç anlamam.
durum sabit.
stabil.
ben yerimdeyim.
kımıldamak yersiz.
kıpır kıpır olmak şu anda hiçbir işe yaramıyor.
av mevsimi.
başlıyor.
sürpriz yok. sürpriz yapacak kimse yok. herşey tahmin edilebilir. en büyük sürprizler devlettne geliyor. sayesinde şaşırma duyumuz taze, körelmiyor. yoksa hayatımız allak bullak. sıkıcı. renksız. düşüncesiz. düzenli.yormadan.
yorulmadan.
ben sensiz kalmayı seçtim.
hayat devam ederken senden ayrı senden uzakta.
hala...
sürpriz beklenmez ki. o kendiliğinden gelirse sürpriz olur yoksa o bir alışkanlıktan başka ne ola ki?
sağ.

14 Şubat 2010 Pazar

bir sevgililer günü daha biter, gider...


Ve herkes rahat bir soluk alır.
Sevgilisi olan da olmayan da...
Olanlar akşam nereye gidelim, sevgilimizi nerelere götürüp gönlünü hoş tutalım, ne alalım ne verelim hangi romantikliklerle bir sevgililer gününü daha bitirelim düşüncelerinden kurtulur.
Bekar olanlar ise...
Bekar olanlar için değişen çok bir şey yoktur. Bir pazar günü daha gelip geçmiştir onlar için.
Bir Allahın gününü daha bitirmiştir yalnız olanlar.
Yarın ise sevgilisi olanlar için de olmayanlar için de birdir.Eşittir. Kimsenin kimseden bir farkı yoktur. Bu gün eşi olanlar bekar olanlara nazaran daha fazla masraf yapmıştır. O kadar. Belki de en büyük fark budur.
Ekonomik durumu iyi olmayan, hatta valentin gününün ne olduğunun farkında bile olmayan bambaşka bir kesim vardır ki, onlar için soğuk bir şubat ayından başka hiçbirşey değildir ayın ondördü. Ya da başka türlü söylemek gerekirse, farmvillede alınan hediyeler dışında başka hediye yollama olanakları yoktur onların. O bile bazen bir gönül alma yöntemidir gönlünü verdiğin için.
Seks ise parasızdır.
Her daim bedavadır. Bekar olan için de geçerlidir, olmayan için de. Her daim hoş gelir beş gider. Sevgililer günü ile alakası yoktur. Onun için özel bir gün beklemek gerekmez. Sevgililer günü ne yazık ki sevdiğine duygularını hediyelerle gösterme günüdür. Ne yazık ki...Keşke sevgililer günü yerine seks günü olsaymış. Hem daha masrafsız, daha özgür, daha mutlu, daha anlamlı ve hesapsız bir gün olurmuş hem de keyfe keder gelişirmiş. Canın isterse yani...
Ben bu günü bekar ve yalnız geçirenlerdenim.
Queen'in "Somebody to love" şarkısıyla geçirenlerdenim hatta...

i work hard every day of my life
i work till i ache my bones
at the end i take home my hard earned pay all on my own -
i get down on my knees
and i start to pray
till the tears run down from my eyes
lord - somebody - somebody
can anybody find me - somebody to love?

birisi bulursa hayır demem, ama yok ben hiç uğraşamıcam.

13 Şubat 2010 Cumartesi

güzel müzik, güzel kitap, güzel hava, hasta insan.


Başlıktan da anlaşılacağı üzere hastalıktan kafamı kaldıramıyorum. Hastalıktan kafamı kaldıramazken aynı anda güzel kitap okuyup iyi müzikler dinleme çabasını da sürdürüyorum. Yorgunluk bir yandan, havanın gidiş gelişleri başka bir yandan hastalık kaçınılmaz oluyor. Bir de insanlık bu ya, ruhsal olarak çok başarılı geçirmediğimden bu günlerimi daha bir katmerli yaşanıyor hastalık dedikleri.
Muz Sesleri kitabını bitirdim bu arada. Ece Temelkuran'ın yazdığı aşk ve savaş kitabı. Ortadoğulunun kitabı. Hem Ortadoğuyu anlatan hem de "Ben" ile başlamayan bir kitap bu. Okuyanlar ne demek istediğimi bilirler. Aşkın en güzel hallerinden birini anlatıyor. Aşık olmak istiyorsun. Kaçınılmaz oluyor bir yerde bu aşk, savaşta muz seslerini duymaya başlyorsun.
Yoruluyorsun. Okurken bazı bazı yoruyor insanı. İsimlerin çok kullanılmasından da olabilir, hikayenin ağır ilerlemesinden de olabilir. Aksak yerleri var. Aksayan yerlerini görmezden gelip okumaya devam ediyorum. Ve hastalığımın yanında iyi bir yer ediyor kitap.
Ben çok yorgunum. Ben uyumak istiyorum. Şu anda huzurlu ve güzel bir şekilde uyumak istiyorum.
Ağzıma iki lokma bir şeyler atıp- pettit buere ve süt- öyle gözlerimi kapamak istiyorum.
Burun deliklerimi tuzlu suyla yıkadıktan sonra, yeni kitabıma başlamadan az önce bunu yazıyorum.
Bir şekilde kendimi uykuya teslim ediyorum.

23 Ocak 2010 Cumartesi

içimden geçen bir dilek.


Biraz zaman önce, çok zaman önce değil ama...Bir yerlere gitmişim. Bir yerlerde çalışmışım. Taşra kabul edilen buyuk bır sehırde ıkamet etmısım dort ay kadar. Yağmurlar yağmış üstüme kar damlası düşmemiş kafama, düşüncelerimin en karmaşık olduğu dönemlerden biriymiş. Yeni bir şeyler ararken kendımı kaybetmısım. Kendımı kaybettıgım o gunlerden bır gun ben Ankara sehrınden Amasra sehrıne dogru yola cıkmısım. O yolda kendıme donmusum bakmısım. Yıne senı gormusum. Senı gorunce bır kere daha cok uzulmusum. Sonra oturmusum kendı kendıme bir şeyler karalamışım.

" belki bir gün Amasra,
belki yine seninle dağların tepesine...
Ömründe bir kere gülen gözlere, dudaklara, yanaklarına inat
yaşların damlayacak,
tarafsız."

şiir için hiç bitmez derler. yazılır da bitmez. aşk biter, şiir bitmez.

11 Ocak 2010 Pazartesi

her şekilde, bir şekilde, o şekilde, bu şekilde.

her şekilde yaşamaya devam ediyorum

bir şekilde hayatta kalmayı başarıyorum

o şekilde yaşamayı reddediyorum,

bu şekle karar kılıyorum.

Sensiz olmaya zorlandığım günlerden biriydi bu gün. Senin anılarının ve sesinin kulaklarımda uçuştuğu saatlerden bırını daha yaşadım bu gün. Ellerimle kovalamak istesem de, bir açık bulup sızıverdiler içeriye.
Yaratım gücümün hem en yüksek olduğu hem de kullanmak istemediğim günlerden biriydi.
Kararsız kaldığım, soluk almakta zorlandığım
sevimsiz gözüktüğüm, saçlarımın şekle girmediği günlerden biriydı bu gün.
Ama bir şekilde saçlarıma şekil verip çıkmak zorundaydım evden, kendimi beğenmesem de o şekilde toplantıya katılmak zorundaydım ben.

Düşündüm de ben bu şekilde hayatıma sensiz daha iyi devam ediyorum en azından her şekilde kendimle baş başa kalabiliyorum.

10 Ocak 2010 Pazar

fikir savaşları...

Hülya Avşar twitter'a herkesi tanımak zorunda oldugumu yeni öğrendim herkes bana çok yükleniyor ama bilseler ki umurumda değiller diye giriş yapmış. Yapar. Yapabilir çünkü o Hülya Avşar'dır. Kendi bildikleri vardır ve o bildiklerinin dışında başka hiçbirşey onun umurunda değildir. Onun doğrularının dışında başka doğrular yoktur. O tektir. Birdir ve tek kalacaktır. O bilmese de olur.Nasıl olsa onunla birlikte bilmeyenlerin sayısı çoğunluktadır. Cahilliğin bu kadar güzel savunulabilineceğini ben bir tek Hülya Avşar hanımefendide gördüm. Kimse ona ağzını açıp konuşmasın, aman kimse onu eleştirmesin, sen cahilsen biz de cahil kalalım, senin ismini geçirdiğin insanların kim olduklarını dahi bilmeyelim ve araştırmayalım. Bilenler ise sussunlar, konuşmasınlar, sana dokunmasınlar. Dokunanlara ise "aman siz benim umurumda bile değilsiniz" diye cevap ver ve bu işten sıyrıl sıyrılabildiğin kadar. Biz nasıl olsa seni izlemeye mahkum zavallı insanlarız, kardeşinle yaşamak zorundayız, senin sesini dumadığımız bir gün dahi geçemez bizim hayatımızda. Senin entel tarifini de biliyoruz, o verdiğin tarif çok eskilerde kaldı. Entel olmak için pipo içmek gerekmez, entel olmak için illa birşeymiş gibi dolaşmak gerekmez.Entel olmak için boynumuza atkı bağlamamız gerekmez, bir şeylere inanmamız için veya bir fikri bir ideolojiyi savunmak için ise entel olmak hiç gerekmez. Ben çok üzgünüm. Üzgünüm çünkü gazetelerde ne yazık ki senin isminin geçmediği bir gün yok, ben üzgünüm çünkü kardeşin senin gazetecilik kisvesi altında yazılar yazıyor. Ve ben dahil eline kalem almış herkesin Ruhi Su kimdir bilmeye ihtiyacı vardır. Sen müzisyensin Hülya Avşar, şarkıcıyım diye geziyorsun. Ben sanatçıyım diyorsun, ben entel değilim diyorsun. Allah aşkına sen hangi dünyada yaşıyorsun?
Ruhi Su opera sesini Türk Halk Müziğine sokmuş kişidir, bağlama çalar kendisi, türkücüdür, sanatçıdır, Çanakkale İçinde türküsünü en güzel o söyler. Benden bu kadar. Daha çok öğrenmek istiyorsan sen kendini çok yorma wikipedi var hayatımızda. Bu da benden sana nacizane bir tavsiye.

iki ay önce defterime yazdıgım yazının bloga gecirilmiş halidir.


Bu gün fotoğrafları karıştırmak istedim. İnanır mısın 4 ay sonra elim resimleri aradı. Gözlerim görmek istedi, parmaklarımsa dokunmak...
Beynim hayır hiç diyemedi, o bile benim yanımdaydı.
Kimseye söz hakkı tanımadım bu sefer.
Bir tek ben vardım soru sorunca cevap verebilecek.
Hesap verecek.
Nefes bile almadan tek tek yanıtlayabilecek.
Gözlerden uzak kuytu bir köşede söz hakkı tanınacak.

Fotoğrafları bütün gece aradım, aradım, aradım, bulamadım...

9 Ocak 2010 Cumartesi

İstanbul'da bir Cumartesi gecesi anatomisi yada bir cumartesi gecesi nasıl hayatta kalınır?

Gezenti bir insan olarak kötü bir Cumartesi gecesinden daha kotusu alkolsuz gecırılen bır cumartesı gecesıdır.

Bır gün evvelınden kalan ıckı benım bunyemı butun gun erıttı. İnsani fonksıyonlarımın hepsını yıtırıp hava kararana dek bekledım belkı bır cumartesı gecesını evımde gecırebılırım dıye. Ama kendımı tutamadım ve tabanlarım kıçıma vura vura arkadaslarımın yanına dogru koştum. Evden çıkarken de kendi kendıme ağzıma alkol koymayacağıma dair söz verdım. Genelde kendıme verdıgım sozlerı tutarım. Etrafımdakılerın bundan cok haberı olmasa da en azından ben bılırım.Kendime tutma potansıyelı yuksek sozler verırım çünkü.
Velhasıl kelam bu gece yıne arkadaslarımla fellık fellık gezme telasındaydım. Ne mutlu bana kı bu telasımı karsılıksız bırakmayan ınsanlar var hayatımda. Onlar nereye ben oraya, ben nereye onlar benımle, tarzı bır ılıskımız var bızım. Itıraz eden yok. Hop bır yerde hop bambaska bır yerde buluverıyoruz kendımızı. Alakasız ınsanların masalarında sonlandırdıgımız sohbetler mı dersınız, tanımadıgımız kızlarla karsılıklı oyun oynamaya kadar varan sonsuz secenekler var bızım gezmelerımızde. Karşı çıkan yok anlayacağınız. Her şey olabılır.

Ben bu gece agzıma alkol koymadım. Alkol koymadıgım ıcın butun gecemı su ve benzerı sıvıları tuketerek gecırdım. Ve etrafımda olup bıtenlerı güzelce analiz etme imkanı buldum.

1- Cumartesi gecelerı yalan gecelerdir.

2- Kalabalık her yerde aynı kalabalık. Alkol alan ınsanlar, insanlıktan cıkıyorlar. Bambaska bır seye donusuyorlar. Gozlerı kararıyor. Daha cok, hep daha cok istiyor. Daha cok dans etmek, daha cok gulmek veya daha cok aglamak ıstıyor. Sonunda geceyi hep daha cok ıcmıs bır bıcımde bıtırıyor.

3- Bar ve benzerı yerlerde tuvalete gıtmek ıcın sınırlerınızın lackalasmıs olması gerekmektedır. Zıra tuvalete ulasayım derken uc kısıyle dalasıp altınıza kacırma ıhtımalınız oldukca yuksek. Bunları goze alıyorsanız tuvalete dogru hareket edebilirsiniz. "Yok benım canım tatlıdır" dıyorsanız lutfen sıvı seyler tuketmeyın. Zıra cumartesi gecesi barda tuvalete gıtmek er meydanında güreşmeye benzer.

4-Sıgara dısarıda da ıcılse ıcerıde de ıcılse elbıselerınıze ve sacınıza mutlaka sinecektir. Bu boyle bılıne. Cunku alkol varsa sıgara var, ve o sıgara asla bıtmek bılmıyor. Kımse sıgarasını sondurmuyor.Zam falan bahne sigara içkinin yanındaki en iyi meze.

5- Eğer içinde alkol yoksa domates suyu hıcbırseye benzememektedır. Ayrıca beyoglu hayal kahvesınde domates suyuna bes tl vermek gıbı bır saçmalıkla da karsılasabılırsınız. Aman dıyım. Tekılasız ve vodkasız domates suyu akla zarar.

6-Hiç alkol almamış bir insan olarak herkesi geride bırakıp mekanı sabah 04.30'da terketmek saçmalıktan başka bir şey değildir.

7- Eğer ayıksanız taksıye bındıkten sonra sınırlerınıze hakım olmanızı onerırım. Çunku cumartesi gecesi trafiği başka hiçbirşeye benzemez. Yollarda müşteri kapmak için ağzı açık salyalar akıtan taksiciler mi dersiniz, aheste aheste hareket edıp takısye zar zor bınen musterıler mı dersınız, ıkı taksının arasından yuruyerek degıl zıplıyarak gecen ınsanlar mı dersınız, ellerınde bıra sıselerıyle trafıgın ıcınde karsıdan karsıya gecmeye calısan kadınlar mı gormek ıstersınız, hepsı ortada. Hepsı burada. Can pazarında. Her an bırımız arada kaynayabılırız. Ara sokaklardakı trafık sıkısıklıgı ıse bambaska paranoylara surukluyor ınsanı. Kavga mı cıktı, polıs mı bastı, aman yoksa gercekten trafık var da buradan ıtıbaren mı yollar kapalı, gıbı sorular donuyor ınsanın kafasında sabah saat 04. 30'da. Yola cıktıktan sonra bır bakıyorsunuz onunuzdekı araba bozuldu, manevra yapılamıyor, sagdan gelen araclar ıse trafıkte ustunuze kırıyor ve son sozlerınızın "aman aman aman" olmamasını diliyorsunuz ıcınızden.Ve eve gelmeye calısırken farkına vardıgınız tek sey sızın hep kırmızı ısıklara kaldıgınız oluyor. Sankı o yol hıc bıtmeyecekmıs gıbı telaslı bır sekılde eve varmaya calısıyorsunuz. Cunku bılıyorsunuz kı cumartesı gecesı trafıgı baska hıcbır seye benzemez.

8-Cumartesi geceleri dışarıda eğlenmek için yalan gecelerdır.

don quijote

El ingenioso



salvador dali.

Aynalar.


Okumak zor zanaat. Bu aralar okuyanlara deli gözüyle bakıyorlar. Nasıl bu kadar çok okuduğumu anlayamıyorlar, hatta hızıma yetişemediklerinden dert yanıyorlar. Benim için ise okumak başlı başına bir macera, yeni bir heyecan, bambaşka yazarların dilinden dünyaya bakabilme gücü. Kitapçıya girdiğimde duyduğum kitap kokusuyla heyecanlanıyorum. Oturup bir kenara bütün kitapları yalayıp yutmak istiyorum. Mümkün olmuyor. Bazen arkasındaki etikete bile bakmıyorum. Çünkü o kadar istiyorum ki az sonra eve gidip o kitabın kapağını açmayı, umurumda bile olmuyor fiyatı. Yolda yürürken, takside trafik tıkandığında, doktorun bekleme odasında, arkadaşlarımın evinde onlardan sıkıldığım anda, uçakta, vapurda, trende, otobüste hatta bazen araba kullanırken bile okuduğum oluyor. Böyle bir arsızlık gorülmemiştir. Sanki sözcükler kaçıyor ben onları kovalıyorum. Sanki elimden o kitabı alıverecekler az sonra. Sanki kafama silah dayanıyromuşçasına bir telaşla başlıyorum okumaya. Benimki, evet biraz delilik gibi dursa da, kendime hakim olamıyorum ne yazıkki. Bazıları çok okuduklarında yazmayı öğrenirlermiş, ben yazmamayı öğrendim. Bu güne kadar o kadar güzel şeyler okudum ki, ve o kelimelerin arasında öylesine güzel yitip gittim ki bana ancak internet ortamlarında yazmak düşer gibi geliyor.

Anladığınız üzere okumayı seviyorum. Yeri geldiğinde iki kitabı birden okuyorum. Şaşırıyorum ve kayboluyorum bazen iki yazarın arasında ama iki sayfa sonra toparlıyorum durumu.

Bu ara 3 eylül 1940 Uruguay doğumlu gazeteci, yazar, ve romancı Eduardo Galeano'nun "AYNALAR" adlı kitabını okuyorum. "Ben hatırlama takıntısı olan bir insanım" diyor Galeano. "herşeyden çok Amerika'nın unutkanlıktan mustarip Latin Amerika'nın tarihini hatırlama takıntım var."
Mayıs 2009'da Venezüella başkanı Chavez, Galeano'nun "Latin Amerika'nın Kesik Damarları" kitabını ABD başkanı Barrack Obama'ya hediye ederek bir kez daha emperyal gerçeklerin altını çizdi.

Kişisel görüşüm ise bu kitap bir evrensel tarih kitabı. Okuması kolay ama inanması güç kısa öykülerle anlatmış Galeano bize insanlığın geçmişini. Bir tek Avrupa tarihi değil Adem ve Havva'dan beri süregelen hayatımızı etkileyen veya hiç duymadığımız tarihte yer etmiş olaylara akıcı ve alaycı bir dille yaklaşıp insanları ister istemez düşünmeye itiyor. Uzun zamandan beri içime sinerek okuduğum kitaplardan biri "AYNALAR" Okumayı seven herkese tavsiye ediyorum. Pişman olmayacaksınız.

Kitap *SEL yayınlarından çıkmış olup 7 türk Lirasıdır. Makuldur. Alınmalı ve gülerek okunmalıdır.