hoşgeldin.

"önemli olan yaşamaktır diyorlar ama ben yine de okumayı tercih ediyorum"
LOGAN PEARSELL SMITH

23 Ocak 2010 Cumartesi

içimden geçen bir dilek.


Biraz zaman önce, çok zaman önce değil ama...Bir yerlere gitmişim. Bir yerlerde çalışmışım. Taşra kabul edilen buyuk bır sehırde ıkamet etmısım dort ay kadar. Yağmurlar yağmış üstüme kar damlası düşmemiş kafama, düşüncelerimin en karmaşık olduğu dönemlerden biriymiş. Yeni bir şeyler ararken kendımı kaybetmısım. Kendımı kaybettıgım o gunlerden bır gun ben Ankara sehrınden Amasra sehrıne dogru yola cıkmısım. O yolda kendıme donmusum bakmısım. Yıne senı gormusum. Senı gorunce bır kere daha cok uzulmusum. Sonra oturmusum kendı kendıme bir şeyler karalamışım.

" belki bir gün Amasra,
belki yine seninle dağların tepesine...
Ömründe bir kere gülen gözlere, dudaklara, yanaklarına inat
yaşların damlayacak,
tarafsız."

şiir için hiç bitmez derler. yazılır da bitmez. aşk biter, şiir bitmez.

11 Ocak 2010 Pazartesi

her şekilde, bir şekilde, o şekilde, bu şekilde.

her şekilde yaşamaya devam ediyorum

bir şekilde hayatta kalmayı başarıyorum

o şekilde yaşamayı reddediyorum,

bu şekle karar kılıyorum.

Sensiz olmaya zorlandığım günlerden biriydi bu gün. Senin anılarının ve sesinin kulaklarımda uçuştuğu saatlerden bırını daha yaşadım bu gün. Ellerimle kovalamak istesem de, bir açık bulup sızıverdiler içeriye.
Yaratım gücümün hem en yüksek olduğu hem de kullanmak istemediğim günlerden biriydi.
Kararsız kaldığım, soluk almakta zorlandığım
sevimsiz gözüktüğüm, saçlarımın şekle girmediği günlerden biriydı bu gün.
Ama bir şekilde saçlarıma şekil verip çıkmak zorundaydım evden, kendimi beğenmesem de o şekilde toplantıya katılmak zorundaydım ben.

Düşündüm de ben bu şekilde hayatıma sensiz daha iyi devam ediyorum en azından her şekilde kendimle baş başa kalabiliyorum.

10 Ocak 2010 Pazar

fikir savaşları...

Hülya Avşar twitter'a herkesi tanımak zorunda oldugumu yeni öğrendim herkes bana çok yükleniyor ama bilseler ki umurumda değiller diye giriş yapmış. Yapar. Yapabilir çünkü o Hülya Avşar'dır. Kendi bildikleri vardır ve o bildiklerinin dışında başka hiçbirşey onun umurunda değildir. Onun doğrularının dışında başka doğrular yoktur. O tektir. Birdir ve tek kalacaktır. O bilmese de olur.Nasıl olsa onunla birlikte bilmeyenlerin sayısı çoğunluktadır. Cahilliğin bu kadar güzel savunulabilineceğini ben bir tek Hülya Avşar hanımefendide gördüm. Kimse ona ağzını açıp konuşmasın, aman kimse onu eleştirmesin, sen cahilsen biz de cahil kalalım, senin ismini geçirdiğin insanların kim olduklarını dahi bilmeyelim ve araştırmayalım. Bilenler ise sussunlar, konuşmasınlar, sana dokunmasınlar. Dokunanlara ise "aman siz benim umurumda bile değilsiniz" diye cevap ver ve bu işten sıyrıl sıyrılabildiğin kadar. Biz nasıl olsa seni izlemeye mahkum zavallı insanlarız, kardeşinle yaşamak zorundayız, senin sesini dumadığımız bir gün dahi geçemez bizim hayatımızda. Senin entel tarifini de biliyoruz, o verdiğin tarif çok eskilerde kaldı. Entel olmak için pipo içmek gerekmez, entel olmak için illa birşeymiş gibi dolaşmak gerekmez.Entel olmak için boynumuza atkı bağlamamız gerekmez, bir şeylere inanmamız için veya bir fikri bir ideolojiyi savunmak için ise entel olmak hiç gerekmez. Ben çok üzgünüm. Üzgünüm çünkü gazetelerde ne yazık ki senin isminin geçmediği bir gün yok, ben üzgünüm çünkü kardeşin senin gazetecilik kisvesi altında yazılar yazıyor. Ve ben dahil eline kalem almış herkesin Ruhi Su kimdir bilmeye ihtiyacı vardır. Sen müzisyensin Hülya Avşar, şarkıcıyım diye geziyorsun. Ben sanatçıyım diyorsun, ben entel değilim diyorsun. Allah aşkına sen hangi dünyada yaşıyorsun?
Ruhi Su opera sesini Türk Halk Müziğine sokmuş kişidir, bağlama çalar kendisi, türkücüdür, sanatçıdır, Çanakkale İçinde türküsünü en güzel o söyler. Benden bu kadar. Daha çok öğrenmek istiyorsan sen kendini çok yorma wikipedi var hayatımızda. Bu da benden sana nacizane bir tavsiye.

iki ay önce defterime yazdıgım yazının bloga gecirilmiş halidir.


Bu gün fotoğrafları karıştırmak istedim. İnanır mısın 4 ay sonra elim resimleri aradı. Gözlerim görmek istedi, parmaklarımsa dokunmak...
Beynim hayır hiç diyemedi, o bile benim yanımdaydı.
Kimseye söz hakkı tanımadım bu sefer.
Bir tek ben vardım soru sorunca cevap verebilecek.
Hesap verecek.
Nefes bile almadan tek tek yanıtlayabilecek.
Gözlerden uzak kuytu bir köşede söz hakkı tanınacak.

Fotoğrafları bütün gece aradım, aradım, aradım, bulamadım...

9 Ocak 2010 Cumartesi

İstanbul'da bir Cumartesi gecesi anatomisi yada bir cumartesi gecesi nasıl hayatta kalınır?

Gezenti bir insan olarak kötü bir Cumartesi gecesinden daha kotusu alkolsuz gecırılen bır cumartesı gecesıdır.

Bır gün evvelınden kalan ıckı benım bunyemı butun gun erıttı. İnsani fonksıyonlarımın hepsını yıtırıp hava kararana dek bekledım belkı bır cumartesı gecesını evımde gecırebılırım dıye. Ama kendımı tutamadım ve tabanlarım kıçıma vura vura arkadaslarımın yanına dogru koştum. Evden çıkarken de kendi kendıme ağzıma alkol koymayacağıma dair söz verdım. Genelde kendıme verdıgım sozlerı tutarım. Etrafımdakılerın bundan cok haberı olmasa da en azından ben bılırım.Kendime tutma potansıyelı yuksek sozler verırım çünkü.
Velhasıl kelam bu gece yıne arkadaslarımla fellık fellık gezme telasındaydım. Ne mutlu bana kı bu telasımı karsılıksız bırakmayan ınsanlar var hayatımda. Onlar nereye ben oraya, ben nereye onlar benımle, tarzı bır ılıskımız var bızım. Itıraz eden yok. Hop bır yerde hop bambaska bır yerde buluverıyoruz kendımızı. Alakasız ınsanların masalarında sonlandırdıgımız sohbetler mı dersınız, tanımadıgımız kızlarla karsılıklı oyun oynamaya kadar varan sonsuz secenekler var bızım gezmelerımızde. Karşı çıkan yok anlayacağınız. Her şey olabılır.

Ben bu gece agzıma alkol koymadım. Alkol koymadıgım ıcın butun gecemı su ve benzerı sıvıları tuketerek gecırdım. Ve etrafımda olup bıtenlerı güzelce analiz etme imkanı buldum.

1- Cumartesi gecelerı yalan gecelerdir.

2- Kalabalık her yerde aynı kalabalık. Alkol alan ınsanlar, insanlıktan cıkıyorlar. Bambaska bır seye donusuyorlar. Gozlerı kararıyor. Daha cok, hep daha cok istiyor. Daha cok dans etmek, daha cok gulmek veya daha cok aglamak ıstıyor. Sonunda geceyi hep daha cok ıcmıs bır bıcımde bıtırıyor.

3- Bar ve benzerı yerlerde tuvalete gıtmek ıcın sınırlerınızın lackalasmıs olması gerekmektedır. Zıra tuvalete ulasayım derken uc kısıyle dalasıp altınıza kacırma ıhtımalınız oldukca yuksek. Bunları goze alıyorsanız tuvalete dogru hareket edebilirsiniz. "Yok benım canım tatlıdır" dıyorsanız lutfen sıvı seyler tuketmeyın. Zıra cumartesi gecesi barda tuvalete gıtmek er meydanında güreşmeye benzer.

4-Sıgara dısarıda da ıcılse ıcerıde de ıcılse elbıselerınıze ve sacınıza mutlaka sinecektir. Bu boyle bılıne. Cunku alkol varsa sıgara var, ve o sıgara asla bıtmek bılmıyor. Kımse sıgarasını sondurmuyor.Zam falan bahne sigara içkinin yanındaki en iyi meze.

5- Eğer içinde alkol yoksa domates suyu hıcbırseye benzememektedır. Ayrıca beyoglu hayal kahvesınde domates suyuna bes tl vermek gıbı bır saçmalıkla da karsılasabılırsınız. Aman dıyım. Tekılasız ve vodkasız domates suyu akla zarar.

6-Hiç alkol almamış bir insan olarak herkesi geride bırakıp mekanı sabah 04.30'da terketmek saçmalıktan başka bir şey değildir.

7- Eğer ayıksanız taksıye bındıkten sonra sınırlerınıze hakım olmanızı onerırım. Çunku cumartesi gecesi trafiği başka hiçbirşeye benzemez. Yollarda müşteri kapmak için ağzı açık salyalar akıtan taksiciler mi dersiniz, aheste aheste hareket edıp takısye zar zor bınen musterıler mı dersınız, ıkı taksının arasından yuruyerek degıl zıplıyarak gecen ınsanlar mı dersınız, ellerınde bıra sıselerıyle trafıgın ıcınde karsıdan karsıya gecmeye calısan kadınlar mı gormek ıstersınız, hepsı ortada. Hepsı burada. Can pazarında. Her an bırımız arada kaynayabılırız. Ara sokaklardakı trafık sıkısıklıgı ıse bambaska paranoylara surukluyor ınsanı. Kavga mı cıktı, polıs mı bastı, aman yoksa gercekten trafık var da buradan ıtıbaren mı yollar kapalı, gıbı sorular donuyor ınsanın kafasında sabah saat 04. 30'da. Yola cıktıktan sonra bır bakıyorsunuz onunuzdekı araba bozuldu, manevra yapılamıyor, sagdan gelen araclar ıse trafıkte ustunuze kırıyor ve son sozlerınızın "aman aman aman" olmamasını diliyorsunuz ıcınızden.Ve eve gelmeye calısırken farkına vardıgınız tek sey sızın hep kırmızı ısıklara kaldıgınız oluyor. Sankı o yol hıc bıtmeyecekmıs gıbı telaslı bır sekılde eve varmaya calısıyorsunuz. Cunku bılıyorsunuz kı cumartesı gecesı trafıgı baska hıcbır seye benzemez.

8-Cumartesi geceleri dışarıda eğlenmek için yalan gecelerdır.

don quijote

El ingenioso



salvador dali.

Aynalar.


Okumak zor zanaat. Bu aralar okuyanlara deli gözüyle bakıyorlar. Nasıl bu kadar çok okuduğumu anlayamıyorlar, hatta hızıma yetişemediklerinden dert yanıyorlar. Benim için ise okumak başlı başına bir macera, yeni bir heyecan, bambaşka yazarların dilinden dünyaya bakabilme gücü. Kitapçıya girdiğimde duyduğum kitap kokusuyla heyecanlanıyorum. Oturup bir kenara bütün kitapları yalayıp yutmak istiyorum. Mümkün olmuyor. Bazen arkasındaki etikete bile bakmıyorum. Çünkü o kadar istiyorum ki az sonra eve gidip o kitabın kapağını açmayı, umurumda bile olmuyor fiyatı. Yolda yürürken, takside trafik tıkandığında, doktorun bekleme odasında, arkadaşlarımın evinde onlardan sıkıldığım anda, uçakta, vapurda, trende, otobüste hatta bazen araba kullanırken bile okuduğum oluyor. Böyle bir arsızlık gorülmemiştir. Sanki sözcükler kaçıyor ben onları kovalıyorum. Sanki elimden o kitabı alıverecekler az sonra. Sanki kafama silah dayanıyromuşçasına bir telaşla başlıyorum okumaya. Benimki, evet biraz delilik gibi dursa da, kendime hakim olamıyorum ne yazıkki. Bazıları çok okuduklarında yazmayı öğrenirlermiş, ben yazmamayı öğrendim. Bu güne kadar o kadar güzel şeyler okudum ki, ve o kelimelerin arasında öylesine güzel yitip gittim ki bana ancak internet ortamlarında yazmak düşer gibi geliyor.

Anladığınız üzere okumayı seviyorum. Yeri geldiğinde iki kitabı birden okuyorum. Şaşırıyorum ve kayboluyorum bazen iki yazarın arasında ama iki sayfa sonra toparlıyorum durumu.

Bu ara 3 eylül 1940 Uruguay doğumlu gazeteci, yazar, ve romancı Eduardo Galeano'nun "AYNALAR" adlı kitabını okuyorum. "Ben hatırlama takıntısı olan bir insanım" diyor Galeano. "herşeyden çok Amerika'nın unutkanlıktan mustarip Latin Amerika'nın tarihini hatırlama takıntım var."
Mayıs 2009'da Venezüella başkanı Chavez, Galeano'nun "Latin Amerika'nın Kesik Damarları" kitabını ABD başkanı Barrack Obama'ya hediye ederek bir kez daha emperyal gerçeklerin altını çizdi.

Kişisel görüşüm ise bu kitap bir evrensel tarih kitabı. Okuması kolay ama inanması güç kısa öykülerle anlatmış Galeano bize insanlığın geçmişini. Bir tek Avrupa tarihi değil Adem ve Havva'dan beri süregelen hayatımızı etkileyen veya hiç duymadığımız tarihte yer etmiş olaylara akıcı ve alaycı bir dille yaklaşıp insanları ister istemez düşünmeye itiyor. Uzun zamandan beri içime sinerek okuduğum kitaplardan biri "AYNALAR" Okumayı seven herkese tavsiye ediyorum. Pişman olmayacaksınız.

Kitap *SEL yayınlarından çıkmış olup 7 türk Lirasıdır. Makuldur. Alınmalı ve gülerek okunmalıdır.