hoşgeldin.

"önemli olan yaşamaktır diyorlar ama ben yine de okumayı tercih ediyorum"
LOGAN PEARSELL SMITH

27 Ocak 2011 Perşembe

devrim

Pasif bir devrim içindeyiz, farkında değilsiniz
Ya da farkındasınız ama çok pasifsiniz !

19 Ocak 2011 Çarşamba

Birileri tanıyordu seni. Birilerinin arkadaşıydın,kardeşi, sevgilisi, kocası, hocası, babası, abisi, dostu,yoldaşı,dildaşı,dindaşı...Ben hiç tanımıyordum seni, okuyordum, yazıyordun, seviyordun, biliyordun, bir de mütevaziydin ki sorma.
Ben en çok mütevazi insan severim.Ben mesela hiçbir zaman mütevazi olamadım. Nasıl olunur öğrenmeye çalışıyorum, denemeler yapıyorum ama zor...İnsanın hırsları olmadan bu dünyada yaşaması zor. Çünkü biz çoğunluk olanlar var ya işte biz onlardanız. Ve ne yazık ki bize öğretilen aradan sıyrılmak için kendini göstermen gerektiği. düşünceler ve yazılarla değil, her halinle kendini göstermekten bahsediyorum. Öne çıkma, ama fikirler dahilinde hep uzaktan bakma ve geride kalma. Yazmama, okumama, düşünmeme asla itiraz etmeme, kabullenme, susma ve ardından gelen mutlak sessizlık. Bir ara bağırırdık sokaklarda, elektirikler kapanırdı, elimize tavalar tencereler alıp slogan atardık evimizin penceresinden "Susma sustukça sıra sana gelecek". Sıra bize geldi hatta bizi geçti, sıra çocuklarımıza geldi. Biz hala susuyoruz...

Dört yıl geçmiş.Kendi içimizde kendi aramızda konuşuyoruz, tartışıyoruz, yazıyoruz...O kadar. Sene-i devriyelerde yapıyoruz bunu, ne daha önce ne de daha sonra. Seni unuttuğumuzdan sanma sakın. Hayat gailesi falan filan bu kadarına izin veriyor. Hatırlamak diil, birilerine hatırlatmak amacımız. Yoksa unutmuyoruz. Hatırlamak için önce unutmak gerekir ki biz senin hakkında hala düşünüyoruz, dizilerde katilin yakalanıyor,anca hayalimizde gerçekleşiyor dört senedir uğrunda çene çaldığımız. işte biz böyleyiz. Bu kadarız. Dizilerle avunup, yazılarla anıyoruz.

Daha güzel günlerin geleceğinin bilinciyle, bu ateşi söndürmeye çalışanlara inat, kardeşimizsin...

13 Ocak 2011 Perşembe

bir çok kişi varken etrafımda, nefessiz kaldığımı hissediyorum. yalnızlığıma kafamı takıyorum. kaçarcasına uzaklaşmak istiyorum. soluğum tükeniyor. kar yağsa keşke. kar yağsa burnuma kar koksa, kar yağsa burnumun direği sızlasa, ağzımdan buhar çıksa. eve koşarak girsem. ayağımdaki karları dışarıda silkelesem. botlarımı kapının önüne bırakıp içeriye süzülsem.
ama yalnız olmasam.

o kadar içim dolu ki. o kadar çoğalma hevesindeyim ki ve yalnızlık bir şekilde, hep peşimde...doğru düşünemiyorum. kar yağsın istiyorum. karla beraber birileri kapımı çalsın. sürpriz olsun ama. öyle bir sürpriz yapsa ki bana dünya, inancımın boşa olmadığını bilmeliyim hala...

dar atıyorum kendimi içime. kaçarcasına uzaklaşıyorum dışarıdan. içim sıkışıyor belki kendimin kendime yaptığı kalabalıktan, durup düşünemiyorum, dışarıda çok üşüyorum.

eskiden.

Aşk eskiden varmış. Çok eskiden. İnsanların birbirlerine şiirler yazdıkları, şarkılar söyledikleri zamanlardan kalma. Nefes alınamazmış o zaman havadaki çiçek kokusundan ve tabii ki savaş. Savaş hala var. İçeride olduğu kadar dışarıda da savaş var. Aşk ise çoktan terketti gitti buraları. Dünyadan silindiğine inanılıyor. En son birileri görmüş kapı aralığından. Ama dediğim gibi çok uzun zaman önceymiş o zaman.

ve ağlamak, gözyaşı, her daim var olan. yerinde sayan. bizi bırakmayanlar ise içimizde kopan fırtına ve gürleyen gökler.onlar bizi hiç terketmediler. ayak bastığımız topraklardan çıkan sesler, altında yatanlar, inleyenler, eskiden düşleyenler. şimdi gökyüzü her zamankinden kara. şimdi gökyüzü her günden daha gri. o kadar yabancı bakmışız ki hayata, bir türlü sahip çıkmamışız yaşadığımız dünyaya. gitmeye yakın, terketmek için aceleci, hiçbir tasa olmadan aslında büyük sorunlar yaratmışız…nereye koymuşuz bize verilen hayatı ?

dumanaltı oldu etrafımız,sırf nefes alabilmek için savaş çıkartırız…